Reşat Güney’in Can Hakan Karaca ile gerçekleştirdiği sohbet, Cantek gibi Antalyalı bir devin 22 yıllık tarihçesini de gözler önüne seriyor…
Hakan Bey; Cantek, sektörünün öncüsü olmuş, birçok defalar örnek alınmış bir kuruluş. Antalya’lı olması da bizler açısından çok önemli. Bölgemiz ekonomisi içinde hatırı sayılır bir yere sahip. Cantek nasıl yola çıktı? Hangi mecralardan geçti? Bugün hangi alanlarda faaliyet gösteriyor?
Aslında bu serüven, 1991’de benim Antalya’ya gelmemle başlıyor. Makine mühendisliği eğitimi aldığım için soğutma makineleri, ısıtma makineleri, kalorifer ve iklimlendirme gibi kavramların hepsi bizim işlediğimiz, bildiğimiz, uygulamalarını yer yer gördüğümüz kavramlardı. Antalya’ya geldikten sonra sadece ve sadece soğuk depolar üzerine çalıştık. Böyle bir tercihimiz ve şansımız oldu. Hiç tecrübemizin olmadığı bir sektörde müşterilerin bize inancıyla adım atarak ilk yılda 5-10 tane, sonra 50-60 tane, sonra yüzlerce soğutma makinesi ürettik. Şimdi binlerce soğutma makinesi üretip kullanıcıların hizmetine sunuyoruz.
Soğuk depo, tam olarak bir yatırım aracıdır. Ama enteresan bir pozisyonu var; yatırım aracı olarak hem üreticiyi kolluyor, hem yatırım yapanı kolluyor, hem de en önemlisi tüketiciyi koruyor. Bu ne demektir; soğuk depo mantığında şöyle bir kavram var: soğuk depo, içine konan gıdaların mikroorganizma hareketlerini yavaşlattığı için uzun süre saklanabilmesine olanak sağlayan bir ortamdır. Olaya eğer böyle bakarsan soğuk deponun efektif; gıdaların üretiminin ve tüketiminin çok fazla olduğu yerlerde kullanıldığını görürsün. Bu bölge için diyelim ki 1 milyon ton elma üretiliyor. Elma ilk üretildiği zaman, toplandığı zaman elmanın kilosu 35 – 40 – 50 kuruştur ama bunu 6 ay saklayabilirseniz aynı elma 1,5 – 2 – 2,5 lira olur demek ki soğukta saklayabilmek, ekonomik değer oluşturuyor! Peki, soğuk depolar olmasa böyle bir ekonomi nasıl sağlanırdı? Soğuk depoya koymasaydınız elmayı 1,5 liraya yiyebileceğiniz elmayı 5 liraya yerdiniz ya da yiyemezdiniz.
O yüzden soğuk depo bu üç kavrama fayda sağlıyor; hem üretim yapana, hem bu işi yapana, hem de son tüketiciye. Bunlar elma için, nar için, tavuk için geçerli; balık, et, yoğurt, peynir için de geçerli, yumurta için de geçerli. Bütün sebze meyveler için geçerli. Bunların hepsi çok uzun süre saklanamıyor ama ne kadar çok uzun süre saklanabilirse o kadar çok ekonomik değeri artacağı için soğuk depolar kesinlikle çok kazançlı yatırım ürünleridir. Afrika’da da anlatırken böyle anlatıyoruz. O bölgelerde çok çalışıyoruz ama onlar bizden çok daha gerideler. Biz de soğuk depolama tekniğinde Avrupa’nın neredeyse 15-20 sene gerisindeyiz. Afrikalı da bizden 30-40 sene geride ve ürettikleri bütün ürünler de heder olup gidiyor. O yüzden oralarda yatırım yapanlar çok şanslılar çok ciddi para kazanıyorlar. En fazla üç yılda bütün yatırımlarını geri çeviriyorlar. Sezonu bulduğunda da bir sezonda yatırımının tümünü geriye çeviriyorlar.
22 senedir soğuk depo yapıyoruz. Bu sene artık 23’üncü yılımıza giriyoruz. Tabi, 22 yıl bir sektörde uğraş verince, nereden nereye geldik bir bakmak lazım. Sektöre ne katkıda bulunduk ona bakmak lazım. Biz çok şanslı bir işletmeyiz. 10 yıldan beri ar-ge birimimizi çalıştırabildik ve bu araştırma geliştirme birimimizde sektöre vizyon katabilecek pek çok bakış açısı geliştirdik. Soğutma makineleriyle ilgili ilk yaptığımız işlerden bir tanesi soğutma makinelerinin uzaktan kontrolünü sağlamaktı. ‘Bir soğutma makinesiyle nasıl iletişim kurarız; onun çalıştığını nasıl izleriz; durduğunu nasıl takip ederiz?’ diye sormakla başladık projeye.
İzleme kabiliyetimizi arttırmak için başlattığımız o serüven; bir soğutma makinesinin nasıl çalıştığı, nasıl durduğu konusunda; yani elektro-mekanik süreci tanımak anlamında o günlerde bildiğimizin çok ötesinde şeyler öğretti bize. O günler sayesinde biz, bir soğutma makinesinin ne yaptığında daha fazla enerji ürettiğini, ne yaptığında daha az enerji tükettiğini anlar ve ölçer olduk. Daha sonra bu üretim ve tüketim süreçlerini kendi kendine otomatik olarak iyileştirebilen, akıllı soğutma makineleri üzerinde araştırma geliştirme yaptık. Bu akıllı makinelerin temel farklılığı şu: kendiliğinden analizler yapıyor; daha fazla bilgi alıp daha fazla değerlendirme yapıyor ve bunu kendi lehinize kullanmanız için hizmetinize sunuyor.
Bizler soğutma makinelerini kumanda ederken, dijital ekranı olan mikrokontrolörler kullanırız ve soğutma makinelerini kontrol ederiz. 25 yıldır dünyada kullanılan mikrokontrolör nesli hiç değişmedi; yani, soğutma makinelerinin kontrolörünün sıradan ve basit bir algoritması var ve bu kontrolörler birbirinin fotokopisi gibidir. Parametreleri aynıdır. Hiçbirinin yöntem olarak bir değişikliği yok. Biz bu kontrolörleri geliştirdik. Akıllı, müşterinin isteğini analiz eden, ona göre çalışan, çok az elektrik yakan, çabuk soğutan, soğuk oda içindeki rutubeti kurutmayan, özel bir kontrolör yaptık. Buna da ‘akıllı soğutma makinesi kontrolörü’ dedik. Aslına bakarsanız sistem bütün akıllı makinelerle aynı; daha fazlasını iste, daha fazla ölç ve ona göre de soğutma makinesini çalıştır ya da durdur…
2010 yılında ziyaretinize geldiğimde, tesisinizi gezme şansım olmuştu. Çok etkilenmiştim!…
Şimdi birçok şey değişti. Bugün bambaşka bir tesis var. 2010’dan bu yana üretim sahası 7500 metre kare daha büyüdü. Ar-ge binamız 1000 metrekare oldu. Bambaşka bir yer oluştu.
İhraç ettiğiniz ürünlerdeki arızayı takip edebilecek bir izleme sistemi
otomasyonu kurmuştunuz. Ona çok hayran kalmıştım!
O izleme sistemiyle ödüller aldık ve asıl proje oradan başladı. İzlenmesi, yönetilmesi ayrı birer kavramdı. Artık akıllı makinelerin ikinci neslindeyiz. Akıllı makinelerde müşteriye sistemi takıp deniyoruz; yüzde 30 ile 65 arasında elektrik tasarrufları ölçtüğümüz yerler vardı. Yeni nesil makineleri artık müşterisiyle iletişim kuran makineler olsun diye tasarladık. Müşterilerimize eskiden, ayda bir elektrik faturası geliyordu ama nerden oldu, o sarfiyat niçin oldu, nasıl oldu da böyle bir fatura geldi, anlayamıyordu. O yüzden de “elektrik faturasından kurtulmanın tek yolu var; o da ödemek!” diyor, sonra da gidip ödüyordu. Fatura geliyordu, yeni fatura geldiğinde fatura tutarını yönetme şansı yoktu. Fatura tutarının ne kadarı hatalı kullanımından kaynaklandı, bilemiyordu. Bu nedenle hangi önlemleri alıp fatura tutarını düşüreceğini de bilemiyordu; çünkü ölçemiyordu! Dedik ki biz soğutma makinelerimiz için bir yapı geliştirelim. Bu geliştirdiğimiz yapının çok güzel bir çıktısı oldu.
Bizim geliştirdiğimiz bu kontrolörlerin üzerinde iki tane önemli nokta vardır. Biri kompresörlerin günde kaç saat çalıştığıdır. Günde kaç saat çalıştığını, soğutma sisteminin performansını size söyler. Bir de kapının günlük açık kalma ve kapanma zamanı vardır. Yani soğuk deponun ısı kaynağı, kapının açık kalması ve kapanmasıdır. Özellikle gündelik kullanılan odalarda. Burayı disipline edebilirseniz, çok ciddi tasarruf sağlarsınız. Tabi, bilinemeyen bir şey daha vardır; o da tüketilen elektriğin ne kadar olduğudur. Bunu siz, ay sonunda bilebilirsiniz. Biz, soğutma makinelerinde şöyle bir yenilik yaptık; kontrol ölçüm metodu geliştirip, uyguladık. Soğutma makinelerinin tükettiği elektriği gündelik olarak üzerine yazdık. Hem de TL değeri olarak yazdık. ‘Bugün 150 TL, 200 TL harcadın’ gibi. Bunu da ekranın üzerine soğutma derecesinin altına yazdık. Böylece müşterimiz, her gün için kaç liralık elektrik harcadığını görür hale geldi. Bizim Octopus mantığımızda şöyle bir mottomuz vardır “Ölçemediğin bir şeyi yönetemezsin!”
Ayrıca bir yenilik daha yaptık; gün içinde kapı kaç saat açık kalmış onu da ekrana yazdırdık. Gündelik kompresör çalışma saatini de yazdırdık, günlük elektrik tüketimini de kw olarak boarda yazdırdık. Bizim kontrolörleri alanlar üstte oda sıcaklığının kaç olduğunu görüyorlar. Alttaysa günlük kompresör çalışma saati, kapıların açık kalma saati, günlük tüketilen elektriğin TL değerinden tutarını ve günlük tüketilen elektriğin kw cinsinden toplamını ayrı ayrı görebiliyorlar.
Bunlar dünyanın ilkleridir. Dünyanın ilk akıllı ve müşterisiyle iletişim kuran soğuk deposunun kontrolörlerini yaptık Cantek müşterilerinin kullanımına sunduk.
Sonra biz hep ‘tasarruf, tasarruf!’ diyoruz ama tasarrufu da biz söylemeyelim; bir akredite kuruluştan tescil ettirelim; bir şahit bulalım; onlar test edip bize söylesin. Başkalarına ispat edebileceğimiz, gösterebileceğimiz bir belgemiz olsun dedik. TUV ile anlaştık. Burada 15 gün boyunca testler yaptılar. İki eşit soğuk deponun birine akıllı makine, diğerine İtalyanların en çok satılan makinesini koyduk ve test ettirdik. Ortalama yüzde 71 küsur oranına elektrik tasarrufu ortaya çıktı. Bu, tamamen kontrol yönteminin değişmesinden kaynaklanan bir sonuçtur. Yani sadece günlük, tamamen kontrol ve analiz yönteminin değişmesi ve çalışma mantığının değişmesiyle yapılabilen bir elektrik tasarrufu olduğu anlaşıldı. Peki, bu iş neden bu kadar önemli? Bunu gösteren bir istatistik bilgi paylaşayım sizinle.
Türkiye’de sadece soğuk depolarda, yılda 1 milyar Euro tutarında elektrik harcanıyor…
Okurların bunu kurgulayabilmesi için şöyle bir örnek tasarlayabiliriz; biz Cantek olarak geliştirdiğimiz bu yeni teknolojiyi, Türkiye’deki kullanıcıların yüzde 25’ine ulaştırsak; 25 tane organize sanayi bölgesinin toplam elektrik tüketimine denk gelecek bir tasarruf gerçekleşir! Yarattığımız katma değer gayet büyüktür. O yüzden bu çok sıra dışı bir deneyimdir; sıra dışı bir projedir. Ar-gede, üretimle beraber 10 kişi çalışıyor ama bütün iş beyin işi ve izlemeye dayanıyor.
Hakan Bey; Cantek, büyük bir kuruluş olarak insan kaynakları konusunda nasıl bir strateji izler? Antalya’da önemli sorunlardan biri insan kaynağıdır. Personel seçiminde nasıl bir yol izliyorsunuz? Sizinki gibi üstün nitelikli personele ihtiyaç duyan bir kuruluş, personel konusunda nasıl davranıyor?
Vehbi Koç’la yıllar önce yapılmış bir söyleşi aklıma geldi. Sordular Koç’a “Hayatta en çok zorlandığınız şey nedir?” diye. O da “İş her yerde var, işle hiç derdiniz olmaz ama insan sorunu var ya; öyle iş ortaklarınız, öyle insanlar size öyle tekliflerle gelirler ki donar kalırsınız!” demişti. Bunu 15 sene evvel okumuştum ama anlamamıştım. Koç’la, Sabancı’yla işlerimiz mukayese edilemez, dünya çapında çalışan ölçek dışı şirketlerdir bunlar ama artık oradaki insan kaynağının ne kadar fazla önemli olduğunu anlıyorum bugün. Benim burada anlattığım şeylerin hepsini yapanlar, gerçekleştirenler bizim çalışma arkadaşlarımız. Biz sadece misyon koyma anlamında, yön ve şekil koyuyoruz. Bir kere başlarken net anlaştığımız bir kavram var; eğer dünyanın en iyisi olmayacaksan, bir işi yapmanın bir anlamı yok ama bir yola girdiysen dünyanın en iyisi olacaksın ve eğer böyle bir düşüncen varsa, böyle bir vizyonun varsa adanmış olman gerekiyor. Adanmış insanların da hesabı kitabı çok fazla maddi şeylerle alakalı olmaz. Beraber çok uzun süre çalıştığım arkadaşlarımla da tarzlarımız birbirine benzer. Benim işi rizikoya giren yatırımcılarla ilgili bir mottom vardır; Cantek’in mottosu yaptığın işi 10 numara yap, bir şekilde para kazanırsın. Düsturumuz budur. Yaptığımız işi dört dörtlük yapmaya çalışırız, para bir şekilde vesile oluyor. Anlatıyorsun; sana inananlar tarafından, yatırım yapan insanlar tarafından da bir şekilde tescilleniyor. Şimdiye kadar hep böyle geldik. Biz buraya sermayemizde gelmedik. Tamamen bilgi birikimimle ve emekle başardık bu işleri. O yüzden de hala değişik şeyler söylerler; “Sen neden bu kadar mütevazı takılıyorsun!” filan diye… Ama bunu bize söyleyen kimseler hep Afrikalılar, Ruslar ve Türki cumhuriyetlerde yaşayan insanlardır. Onlar için şaşalı olmak başka bir kıyafetle sunmak, adettir. Bizde öyle bir adet yok, öyle bir tarz yok. Libya’da tanıştığımız iş adamları “Gerçekten siz iş sahibi misiniz?” diye sorarlar. Adamların iş yapma usulleri öyledir. Ama hep biz işimizin içinde dolaşan bir insan olduk. Kıyafetlerimiz gündeliktir. İşimizi yaparız ama tabi biz burayı nasıl yaptığımızı iyi biliyoruz. Her tuğlasını, her kiremitini, her parça cıvatasını benim müşterim takmıştır. Her bir cıvatada müşterimin hakkı vardır. Benim üzerime düşen görev, bana verdikleri paradan bir fazlasını vermeye çalışmaktır. Böylece aramızda gizli bir sinerji doğdu. O yüzden bizim müşteri memnuniyetimiz yüzde doksanın çok üzerindedir. Benim onlara öyle bir sözüm var; sen bana işini emanet et, ben sana aldığım paranın karşılığından bir fazlasını vermezsem, bir sonraki işini bana verme… Her zaman böyle olmuştur. Bizlerden alışveriş yapan bütün yatırımcılar da buranın bir parçası olduklarını bilirler. Açık ve net olarak da söylerim. Satış esnasında da bu kavramdan bahsederim. Benimle çalışırsanız bir sonraki ürününüz çok daha güzel, çok daha iyi, çok daha gelişmiş, çok daha başka bir şey olacak… Yirmi küsur yıldan beri bunu yaparız. Bize ne para yatırırsanız, bir fazlasını vermeye talibiz. Paranızın tam karşılığı değil her zaman bir fazlasını veririz ve o çıta sürekli olarak yükseldi, bugünlere kadar geldi. Bu arada bir projemiz daha var; o da geliyor, çok sağlam bir temel üzerinde kurguluyoruz…
Şu an itibarıyla nerelere ihracat yapıyorsunuz?
Bütün Afrika’ya ihracat yapıyoruz. 35 -40 ülke dolayındadır. Ama bizim işimizde ülkeye ihracat yapmıyoruz; kişilerle, proje bazlı çalışıyoruz. Afganistan’da birisinin bu projeye ihtiyacı mı var; gidip ona işi yapıyoruz. Hindistan’daki adamın mı ihtiyacı var; gidip ona yapıyoruz. Bizim bu kadar güçlü olmamızın iki sebebi var. Birincisi üretim kadromuzun güçlü olması, ikincisi montaj kadromuzun çok güçlü olmasıdır. Biz proje bazlı iş yapıyoruz ve direkt müşteriye yapıyoruz. Hatta % 90 müşteriye yapıyoruz. Bizim ihracatımız böyle gerçekleşiyor. Bayiliğimiz olması çok zor. Son kullanıcı, aracı istemiyor. Biz de son kullanıcıya iş yapıyoruz. Dünyanın 40’ı aşkın ülkesine proje bazlı iş yaparız.
Kaç kişiyle çalışıyorsunuz?
Burada 200 kişiyiz. Bizim Türkiye’deki en yakın rakibimizin personel sayısı 70 kişi değildir. Almanya’da bir fuarda “Enerjini doğru kullan” mottosuyla Priapus heykeli dağıttık. Bütün Alman, İtalyan üreticiler bizden yıldılar, çünkü ortalık yıkıldı. Bu gerçek anlamda bir cesaret ve cürettir. Almanya’da Münih Ticaret ateşemiz geldi. “Buradan herkes bir şey alıyor! O nedir?” dedi. Priapus, Çanakkale Lapsekilidir, İtalya’yı Yunanistan’ı dolaşmış bir ikondur ama Çanakkalelidir. Türkiye’de bağ ve bereket tanrısıdır, İtalya’da cinsellik tanrısı olarak yorumlanmış; Yunanistan’da da bereket tanrısı olarak yorumlanmıştır. Ayrıca Yunanistan’da adına para basılmıştır. Biz de en görünen yerine “Enerjini doğru kullan” yazdık, binlerce dağıttık. Artık bizi bilmeyen bir Avrupalı firma yoktur büyük ihtimal.
Cantek 90’lı yıllarda iş hayatına başladı. En büyük sıçramayı nerede yaptı, size göre? Kırılma eşikleriniz nelerdi?
Bizde üç tane entresan vaka vardır. İlk yıl 10 tane soğuk depo yaptık. Daha sonra adamın biri geldi bize kocaman Mercedesiyle, 92 ya da 93 yılında geldi. “Benim Avsallar’da bir otelim var. Gelin siz soğuk depolara bir bakın, orada bir deneyelim” dedi. Botanik Otel Rüstem Cömertoğlu. Botanik Otel’in de ufacık bir oteli var, kocaman soğuk odaları var. Gittim, baktım; dev gibi makineler var! Biz de paket cihaz yapıyoruz ama anlatamıyoruz millete. Öyle kocaman makinelere ihtiyaç yok, küçük makinelerle soğutabiliyoruz. O büyük makineler büyük paralardır! Çok eski bir soğutma firması Botanik Otel’e kamyon gibi soğutucuları getirmişler, koymuşlar. Soğuk odanın ebadı kadar operatörler var. Dünyada stil değişmiş, yöntem değişmiş, ufak makinelerle çalışıyoruz. Onlar 10-15 senelik makineler. Yeni mutfak olunca eski soğuk da sökülüp yeni yapılacak. Adam bize inanmadı ilk önce. “Bunlar soğutmaz!” dedi. Biz de soğutmazsa geri alırız dedik ama varımız yoğumuz o depolar; elimizde bir kalsa bitmişiz demektir. İyi, kötü derken uygun fiyata verdik götürdük taktık. Biz de şaşırdık daha önce hiç bu ölçekte çalışmadık. Bir otel 25 tane soğuk odasını birden bize veriyor. Zaten o kadar soğuk oda bir otelde de olmaz. Meğerse Rüstem Abi’nin büyütme projesi varmış. Arkada büyük bir otel yaptırıyormuş.
İş biterken bunu bize söyledi. “Bu kadar soğuk odayı ben ne yapayım, arkada bir blok daha yapıyoruz mutfak için. Bir daha uğraşmayacağım” dedi.
Biz ondan öğrendik vizyon çizmeyi; bir işe başlamadan önce alt yapıyı hazırlamanın ne demek olduğunu. Biz yaptığımız işten hiç para kazanamadık ama o hurdalardan öyle bir para kazandık ki o para bize yetti de arttı bile.
İkincisi, daha önce Alarko’nun getirip sattığı meşhur Zanotti diye bir İtalyan makine vardı. Alanya’da Mis Süt bayisi Galip Abi’ler vardı. Mis Süt bayisi alıp dağıtıyor, çok güzel Boston panel Zanotti soğuk depo makineleriyle, çok güzel tesisleri var ama tesisi büyütecekler. Biz de apalama dönemlerindeyiz. Arayış içindeyiz birbirine benzemeyen makineler yapıyoruz; biri diğerine uymuyor; standart getiremiyoruz, arayış dönemindeyiz. Tekniği tamam ama makinelerin makyajı eksik. Geldiler, pazarlık edildi; adam yazı yazdı “Teklifinizi kabul ediyoruz, bu çalışma için havalenizi yapıyoruz” diye teklifimin kabul edildiğine dair bir mektup yazdı. Benim için çok önemlidir; bir İtalyan firmasına karşı Türk malı tercih ediliyor diye. Onu 10 yıl kadar sakladım. Halen notlarımın arasındadır. Hakikaten onore edici, kritik bir yazıydı.
Botanik Otel bize tesadüfi bir şekilde iş verdi, kötü bir firma da çıkabilirdik ama Rüstem Abi’nin bize söylediği bir söz vardı; “Merak etmeyin ben dedikoducu bir adam değilimdir. Ben senin hakkında hiç kötü bir şey söylemem. İyi iş yapsan da söylemem, kötü iş yapsan da söylemem. Kötü iş yaparsan söylemem; bana bakan rakipler benden görüp soğuk depo alırlarsa onlara da kötü iş yaparsın, onların işini de berbat edersin. Zaten iyi iş yaptıysan neden kötü iş yaptı diyeyim ki! Her iki türlü de sana kötü demem.” Büyük bir esnaftı kaybettik geçtiğimiz zamanlarda. Çok şey öğrendiğimiz bir adamdı. O işten sonra bütün otellerinin soğuk depolarını ben yaptım. Hala biz yaparız tüm soğuk depolarını.
Üçüncüsü de Limak’tır. Limak burada Limak Limra Oteli yapıyor. Yine Türkiye’nin en büyük inşaat yapan müteahhitlik firmalarından bir tanesidir. Ahmet Yar, Türkiye’nin en büyük soğutma deposu yapan ismiydi, o yıllarda. Biz onlarla ve İtalyan Zanotti firmasıyla karşı karşıya geldik. Orada da Limak bizi seçti. Biz o işi yaptık, bitirdik, teslim ettik. Bitirdikten sonra Sebahattin Abi, Nihat Bey’in kardeşi; özellikle bizi tebrik etmeye geldi. “Çok ucuz diye işi verdim, hayatta bitirebileceğinizi düşünmüyordum” dedi. Hâlbuki biz o işten hayatımızın parasını kazandık! “Çok güzel bir iş çıkardınız! Tebrik ederim!” dedi.
Bizim hayatımızda bu 3 önemli dönemeç var ama ben uzun vadede akıllı makine mantığının bizim için, Antalya için ve hem Türkiye, hem de dünya için çok önemli bir kavram olduğunu söylüyorum. Bu kavramı mutlaka kullanacaklar, çalacaklar, esinlenecekler ama dünyanın bütün soğutma makineleri çok yakında akıllı mantıklarla kumanda edilecek; çok daha az elektrik harcayacak ve hepsinin mantığı da bizim öngördüğümüz mantığa yakın olacak. Çünkü bu mantık doğru bir mantık. O yüzden kendi sektörümüze, 20 yılımızı doldurduktan sonra, böyle olgun ürünleri kendi sektörümüze verdiğimiz için işimizi doğru yapıyoruz diye kabul edebiliriz. Artık kendimizi, sektörümüze katkıda da bulunan olgunlaşmış bir firma olarak da sayabiliyoruz.